|
|
22/12/2007
Keklikler ihanetçi değil!
Mehmet Çakmakçı
Diyarbakırlı kuşbazlar, kekliklerin kendi soylarına dahi ihanet ettikleri inanışının doğru olmadığını söylüyorlar
Ötüşü, süzülmesi ve sekişi gibi güzel özelliklerinin yanında, kendi soyuna ihanetin bir simgesi olarak da gösterilen keklikler, tüm bu özellikleriyle anlatılara, şiirlere, öykülere ve daha birçok edebiyat ürününe konu olagelmişlerdir.
Edebiyatta ve halk arasında baykuşun kötülüğün, tilkinin kurnazlığın, karganın aptallığın temsili olarak seçilmesi gibi keklik de ihanetin temsilcisi olarak gösteriliyor. Bu tür hayvanları avlayanlar ve besleyenler ise bu tanımlamaların gerçekliği yansıtmadığını dile getiriyorlar.
Diyarbakır’daki Keklikçiler Kahvesi olarak bilinen yerde sohbet ettiğimiz ‘kuşbazlar’, yıllardan beri kekliklerin hep kendi ırkına ihanetle suçlandığını belirterek bu inanışın doğru olmadığını, kekliklerin en mert hayvanlardan biri olduğunu söyleyerek, yıllardan beri süregelen bu inanışın doğru olmadığını söylüyorlar.
Diyarbakır’da Ulu Cami’nin çevresinde bulunan kahveleri kendilerine mesken tutan ve bu kahvelerde bu işin ticaretini yapan ‘kuşbazlar’, bir taraftan da kekliklerin ötüşleriyle ‘mistik’ bir doyuma ulaşıyorlar.
15’inde ne ise 70’inde de aynı
Daha 15’indeyken bulduğu bir keklik yuvasından aldığı yumurtaları tavuğun altına yatırmasıyla başlamış kekliklerle sıcak dostluğu Mustafa Yoldaş’ın. Bugün 70’inde olan Yoldaş, eskiden beri avına çıktığı ve çocukken tanıştığı kekliklere ilgisinin ilk günkü tazeliğini koruduğunu söylüyor.
2 bin 500 YTL’ye çıkan fiyatıyla en pahalı keklik türünün ‘Kewê Rıbat’ (Rabat Kekliği) olduğunu söyleyen Yoldaş, bu kekliklerin ‘savaş kekliği’ olarak bilindiğini ve seslerinin gür ve ötüşlerinin çok güzel olduğunu, kıymetinin oradan geldiğini ekliyor sözlerine. Kekliklerin kendi ırklarına ihanet etmediklerini, bu suçlamayı insanların bu kuşlara yakıştırdığını söyleyen Yoldaş, kekliklerin iadei-itibarını, anlattığı hikâye ile gösteriyor bize.
Asıl ihanetçiler...
Ve başlıyor: “Keklikler genellikle dağlık ve kayalık bölgelerde yaşar, sürüler halinde dolaşırlar. Her bir sürüye raf denir. Her rafta 15-20 keklik vardır. Keklik sürüleri bölgenin sıcaklığına bağlı olarak mart ayının başı ile sonu arası çiftleşmeye başlar. Artık o sürüler dağılır, her erkek kendisine bir dişi bulur ve kendisine bir mekan tutar. Mekan tutma sırasında erkek keklikler arasında çetin dövüşler olur. Hiçbir erkek keklik diğer bir erkek kekliğin bölgesine girmez. İşte, ihanet de tam bu dönemde başlar.
Avcılar evde besledikleri keklikleri kafesine koyarak gece vakti çıkar yola. Keklikler şafağın atmasıyla birlikte dört bir taraftan ötmeye başlarlar. Sesleriyle inletirler her yeri. Bu sırada avcı, kekliğini kafesle birlikte yüksek bir taşın üstüne koymuş, etrafını taşlarla örmüştür. Bir tek kekliğin kafasını çıkaracağı yer açıktır. Kekliğin önüne de sermiştir tuzağı. Kekliğin saklandığı yere kurak denir. Avcı da 30-40 metre ileride taşları örerek kendisine saklanacağı bir yer yapmıştır. Taşların arasındaki delikleri de otlarla iyice kapatır. Sadece kekliğini göreceği bir delik bırakır. Avcının kekliği de şafakla birlikte okumaya (ötmeye) başlar. Meydan okur yabani kekliklere. Her ev kekliği ötemez dağ kekliğinin karşısında. Ancak yüzde biri ötebilir. Doksan dokuzu duydu mu dağ kekliğinin sesini; susar, siner, kafesinin içine çeker başını. Korkudan ses çıkaramaz. Tabii hemen karşılık bulur bu meydan okuma. Çıkar ev kekliğinin karşısına bir babayiğit dağ kekliği. Yaban kekliği ve ev kekliği birbirlerini sesleriyle bastırmaya çalışırlar önce. Bakar ki sesle olmuyor, öyle bir hışımla gelir ki dövüşmeye yaban kekliği; işte bu onun sonu olur. Ya vurulur, ya da tutsak düşer. İşte daha yumurta iken yuvalarından alınıp büyütülen ev keklikleri, doğal hayattaki raconu bilmedikleri için öterler. İnsanlar kendi elleriyle besler ve ihanetçi yapar keklikleri. Sonra da keklik ihanetçidir derler.” (Diyarbakır/EVRENSEL)
‘68 yıldır içlerindeyim’
75 yaşındaki gözleri görmeyen Resul Candan ise çocukluğunda da keklik yavruları beslediğini ve 68 yıldır kekliklerle beraber yaşadığını söyleyerek başlıyor keklik sevdasını anlatmaya. “Ben Eğilliyim. Biz göçebeyiz. Küçükbaş hayvanlarımız çoktu. Hayvanlarımızı otlatırken bir sürü keklikle karşılaşıyorduk” diyen Candan, 7 yaşından beri kekliklerle uğraştığını, çok sevdiği kekliklerin hiçbirini bugüne kadar öldürmediğini belirterek, “Ben tek bir gün onların sesini duymazsam huzursuz olurum. Kekliksiz bir yaşam düşünemiyorum” diyor.
...
Kewê xortê ser çiya bûm/Genç bir kekliktim dağ başında
Her bilbilê awaza bûm/Her bülbüle besteydim
Dengê cihêlê genca bûm/Gençlerin sesiydim
Min deng dabû çiya û newal/Ses vermiştim dağ ve ovalara
* Helbest: Xelef Zebarî |
|
|
|
|
|
|
|
|